Risk Yönetimi Cazibeyi Artıracak
Denetim ve risk kontrolü standartlarının iyileştirilmesi, risk yönetimi teknikleri yoluyla sektördeki etkinlik ve verimliliğin artırılması bankacılık sisteminin yabancı yatırımcılar için cazibesini artıracak.
Başlangıçtan bu yana belirsizliğin yarattığı risk ve getiri faktörleri, bankaların karar alma sürecinde karşılarına çıkan en önemli unsurlar olmuştur. Bankalar bir taraftan risk alırken, bir taraftan da bu riskten kötü etkilenmemeye, hatta fayda sağlamaya, yani bir anlamda riski yönetmeye dönük çabalar ortaya koymuştur. Son yıllarda mali piyasalardaki globalleşmeye paralel olarak işlem hacimlerinin büyümesi ve işlemlerin giderek karmaşıklaşmasının yanısıra, yaşanan uluslararası mali krizler risk konusundaki hassasiyeti daha da artırmıştır. Çağdaş anlamda risk yönetimi; bir bankanın risklerini iyi tanımlaması, doğru ve zamanında ölçmesi, sürekli izlemesi ve fiyatlama da dahil olmak üzere bu konudaki karar sürecine en geniş veri tabanını sağlaması konusunda yürütülen faaliyetlerin tümüdür. Risk yönetimi yalnızca riskten kaçınmak üzere bazı ölçümlere sahip olmayı hedeflememekte, alınan riskten azami faydanın sağlanması da amaçlar arasında önemli bir yer tutmaktadır.
Risk yönetimi faaliyetleri sonucunda elde edilen bulgular birçok kullanıcı açısından büyük önem taşımaktadır. Kreditörler, derecelendirme kuruluşları ile denetim ve gözetim kuruluşları açısından riskin doğru ölçülmesi, izlenmesi ve kontrol edilmesi önemli iken, hissedarlar, yatırımcılar ve banka yönetimi açısından bunlara ek olarak, risk ve getirinin sermaye ile ilişkilendirilerek verimli ve etkin bir yönetim sisteminin kurulması temel hedeftir. Etkin bir risk yönetimi ile ilgili birtakım
olmazsa olmaz koşullar vardır. Bunlardan birincisi, risk yönetimi fonksiyonunun tamamıyla bağımsız olmasıdır. Bir başka deyişle, riskin yaratıldığı fonksiyonlarla, ölçülüp raporlandığı fonksiyonun ayrı olması şarttır. İkinci olarak, riski tamamıyla bütünsel (entegre) bir yaklaşımla yönetmek zorunluluğu olduğu unutulmamalıdır. Bütünsel yaklaşım, tüm risklerin dikkate alındığı, ölçüldüğü ve birbiriyle ilişkilendirilerek yönetildiği bir yönetim tarzını hedeflemektedir. Riskin yalnızca bir bölümünün değerlendirildiği veya orantısız bir önemle ele alındığı yaklaşımlar sağlıklı sonuç vermeyecektir. Bir başka önemli koşul da, risk yönetimi konusunda uygulanacak modellerin en sağlıklı şekilde kurulması ve sürekli sorgulanmasıdır. Dinamik bir süreç arzeden iş yaşamı statik yaklaşımlarla yönlendirilmemelidir.
ULUSLARARASI DÜZENLEME BE EĞİLİMLER;
Risk yönetimi konusunda mikro bazda tüm bu değişiklikler olurken, uluslararası platformda konunun yeterince organize bir şekilde ele alındığını söylemek mümkün değildir. Konu uzunca bir süre her ülkenin kendi gözetim, denetim ve mevzuatına bırakılmış, standart bir yaklaşım oluşturulmamıştır. Ancak, özellikle mali piyasalarda yaşanan küreselleşmenin, getirdiği yararlar yanında, olası krizlerin yaratacağı etkinin boyutunu ve yaygınlaşma hızını artırma gibi bir potansiyelinin olduğunun anlaşılması bu konuda bir takım uluslararası standartların getirilmesi sonucunu da beraberinde getirmiştir. 1988 yılında gerçekleştirilen Basel Uzlaşısı bu yönde atılan önemli bir adım olmuştur. Uzlaşı, bir sermaye yeterlilik standardı belirleyerek uluslararası bankacılık sistemini güçlendirmeyi ve istikrarı korumayı hedeflemiştir. Ancak bundan da önemlisi, ortak bazı kriterler ve oranlar belirleyerek ilk kez uluslararası bir standart oluşturma yolunda mesafe alınmasını sağlamıştır.
Geçen dönem içinde yaşanan ve küreselleşme eğilimi o dönemde ciddi olarak hissedilen krizler, 1980`lerin sonlarında getirilen düzenlemelerin sorgulanmasına yolaçmış ve on yıl sonra yeni ve bu kez çok daha kapsamlı standartlar üzerinde çalışmalar başlamıştır. İki yıla yakın bir süredir tartışmaya açılmış olan yeni BIS (Bank for International Settlements) taslağı bu açıdan devrim niteliğinde değişiklikleri gündeme getirmektedir. Yeni düzenlemelerin öneri olarak getirdiği en önemli düzenleme, bankaların kategorik değerlendirmeler yerine, bağımsız denetim kuruluşlarının bireysel derecelendirmeleri ile değerlendirilmesi ilkesidir. Bu derecelendirmede ise en ayırt edici faktör olarak bankanın risk yönetimi konusundaki beceri, doğruluk ve şeffaflık düzeyi vurgulanmaktadır. Risk ise tüm unsur ve boyutları ile çok geniş bir çerçeve içinde değerlendirilmektedir. Öte yandan, risk yönetimi ve iç denetim konusunda istenen standartlar ayrıntılı biçimde tanımlanmaktadır. Anılan düzenlemeler henüz tartışılma aşamasında olmakla birlikte, bankaların risk yönetimi konusunda derin etkiler yaratacak değişiklikleri beraberinde getirmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
RİSK YÖNETİMİNDE GELİŞMELER;
Bilindiği üzere, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere, bir başka deyişle risk ve getirinin düşük olduğu piyasalardan risk ve getirinin yüksek olduğu piyasalara, zaman zaman dalgalanmalar olsa da, boyutu sürekli büyüyen bir fon akışı mevcuttur. Ancak, oldukça ürkek olan bu sermaye, giderek artan boyutta kendi piyasalarında alışık olduğu standartları talep etmektedir. Bu anlamda gelişmekte olan piyasaların önümüzdeki yıllarda fon çekebilmesinin birincil koşulu; raporlama, şeffaflık ve risk yönetimi gibi konularda gelişmiş ülke yatırımcılarının talep ettiği standartlara ne ölçüde yaklaştığı olacaktır.
Tüm gelişmekte olan ülkeler gibi kaynak yaratma sorunu yaşayan ülkemizin, sağlıklı, kalıcı ve hızlı bir büyüme performansını yakalamak için yabancı sermayeye gereksinimi bilinen bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında, yabancı sermaye girişi açısından (özellikle uzun vadeli yatırımlar sözkonusu olduğunda) son derece yetersiz bir performans gösteren Türkiye`nin bundan sonraki dönemde, bırakalım asgari koşulları yerine getirmeyi, bu sermayeyi özendirecek önlemleri hızla alarak rekabet avantajı sağlaması son derece önemlidir. Bu paralelde atılacak en önemli adımlardan birisi de riskin nasıl yönetildiği ve kontrol edildiği konusunda olacaktır. Elbette riskin doğru yönetilmesini yalnızca yabancı sermayeyi çekmek için bir araç olarak görmek son derece eksik bir yaklaşım olacaktır. Son dönemde bankacılık sektöründe yaşananlar bu konudaki eksikleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu nedenle kamu otoritesinin de denetiminde riskin yönetilmesi ve iç denetim alanlarında ciddi ve kapsamlı bir rehabilitasyona gidilmesi büyük bir gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır.
Türk bankacılık sisteminde başarılı risk yönetimi standardının oluşturulmasının hayati öneme sahip olmasının bir başka önemli boyutu daha bulunmaktadır. O da ekonomimizdeki yeniden yapılanmanın sistemde yaratacağı tehlike ve fırsatlarla başedebilme konusunda risk yönetiminin sağlayacağı faydalardır. Mevcut programın başarıyla uygulanmaya devam edilmesi halinde, etkisi şimdiden görülmeye başlandığı gibi, banka finansal tablolarına yansıyacak önemli değişiklikler yaşanacaktır. Kar marjları hızla daralırken, bankaların yaşaması için belirli büyüklükleri yakalaması, bir başka deyişle, daha yüksek riskler alması kaçınılmaz olacaktır. Bankacılık sistemimizde etkinlik ve verimlilik arayışı bugüne kadar hiç olmadığı ölçüde öne çıkacaktır. Risk, getiri ve sermaye arasındaki optimum ilişkiyi kurma özelliği dikkate alındığında, risk yönetimi tekniklerinin bu yeni dönemde en fazla başvurulacak araçlardan birisi olacağı açıktır. (FİNANSAL FORUM)
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN