Krizin reçetesi Asya`da mı?
Morgan Stanley Başkanı Stephen Roach, Financial Times gazetesinde Asya üzerine ilginç bir yorum yazdı...
Morgan Stanley Başkanı ve `The Next Asia` (Bir Sonraki Asya) <ımg hspace="10" vspace="5" align="right" src="http://i.bigpara.com/i/55big/borsa_yabanci_dusus_7.jpg">kitabı yazarı Stephen Roach Financial Times gazetesinde Asya üzerine ilginç bir yorum yazmış.
ımg>
bigpara.hurriyet.com.tr
‘Asya 2008-09 krizinin başarıyla üstesinden geldi. Morgan Stanley Asya’nın başkanı olarak son üç yıldır bu sıradışı iyileşmeye bizzat tanık oldum. Krizin Amerika cephesine baktığımızda üç temel ders çıkarılabilir...
İlk olarak, Asya’nın 1997-98 krizinden iyi ders aldığını söyleyebiliriz. Bu kriz Asya bölgesinin uluslararası sermaye akışına karşı savunmasız oluşundan meydana geldi. Uluslararası rezervlerin sıkışıklığı, kısa vadeli dış borçlar ve kur çıpalarına fazlaca maruz kalması gibi sorunlar yüzünden sıcak para akışının başlamasıyla bölgenin fazla şansı hemen hemen kalmamıştı. Tayland dibe çökmeye başladığında aynı zamanda Endonezya, Güney Kore, Tayvan ve birkaç ülke daha bu akışa kapıldı.
Buna karşın Asya’nın yaşadığı son kriz önceleri aslında bir dış talep şokuydu. 2009’da malların küresel ticaret hacminin yüzde 11.8’lik beklenmeyen düşüşü ile ihracata dayalı bu bölgeyi ciddi boyutta sarstı. Hiçbir ülke krizden kaçamadı. (Japonya, Tayvan, Malezya, Tayland, Çin, Hindistan ve Güney Kore) Asya aslında tüm döviz rezervini iki kriz arasında gerçekleştirdi. Yani 1998 yılı ile 2009 (Lehman’ın çöküşü sonrasındaki finansal kargaşa ile birlikte) arasında...
İkinci faktörü de Çin olarak gösterebiliriz. Bölgenin hatlarını genel olarak çizdiğimde, Asya’nın yeni Çin merkezli karakterini adım gibi öğrenmiştim. Asya krizinden sonra, Çin’in bir bölgesel büyüme lideri olarak Japonya’nın pabucunu dama attığını Financial Times’ta daha önce de kaleme almıştım. Ancak Çin, bölgenin egemen ekonomik gücü haline geldi. Son 10 yılda ihracata dayalı ekonomileri olan Japonya, Güney Kore ve Tayvan, deniz aşırı sevkiyatlarını başka yöne , son yıllarda da özellikle Çin’e çevirdi. Bu sayede aslında meşhur ‘Asya rüyası’ deyimi, ‘Çin rüyası’ na dönüştü. Çünkü daha önceki ihracat alışkanlığı Çin’e yöneldi. Sürdürülebilir büyüme için Çin’e fazla güvenmek Asya’yı tehlikeli bir noktaya getiriyor. Yine de Çin’in kendi mücadesini pek de aza indirgememek gerek. Ancak büyüme trendi ertelenmiş ücret artışlarını ve işçilik maliyetini kontrolde tutmalıdır. Bu da Çin’in özel tüketimini teşvik etme ihtiyacını hafifletmiyor.
12’nci 5 yıllık plandaki üretim değişimiyle Çin’in bu durumun üstesinden geleceği konusunda umutluyum. İlerleyen zamanda Güney Kore, Japonya ve Tayvan gibi Doğu Asya pazarına destek sağlayabilir. Ancak, tam tersi olur da Çin bu geçiş döneminde başarısız olursa, Çin merkezli Asya’nın geri kalanının da başı derde girebilir.
Son olarak Asya, küresel krizi atlattı diye ekonomik refahın önemini keşfetti sayılmaz çünkü günümüz dünyası karmaşayla dolu olduğu için problemin ne zaman nereden geleceği bilinmez. Bu yüzden Asya bu rahatlamayı hafife almamalı ve meydana gelebilecek yeni bir krize karşı hazırlıklı olmalıdır.
Bahse girerim Asya’da önümüzdeki üç yılda her şey şu ankinden daha iyi olacak.
İddiaya girerim ki önümüzdeki üç yıl Asya için önceki dönemden çok daha iyi olacak. Bence Çin bunun farkına vardı. Son kriz dönemi Çin`i 1. 3 milyarlık tüketicisine rağmen seçeneksiz bırakmıştı ama çarklar dönüyor.
Ancak, özellikle yıl ortası seçimleriyle de göreceğimiz üzere dünyanın geri kalanının Washington’daki Çin yenilgisinin yankılarını anlayamayacağı hissine kapılıyorum. Amerika’nın Çin’deki ticari yaptırımları empoze ederek işsizliği azaltmak için çift yönlü çare aramada büyük yanlışlık yapmasından korkuyorum. Amerika sinirini başkasından çıkarmamalı ve problemleriyle kendi başa çıkmalıdır.’