Enflasyon düşüyor (mu?)

12.02.2001 - 00:00 | Son Güncelleme :

Açıklanan ocak ayı enflasyon rakamları son 14 yılın en düşük rakamlarını gösteriyor. Bu tablonun iyimser tarafı. Ancak, yılsonu için hedeflenen enflasyon oranı olan yüzde 10 düşünüldüğünde, başka bir görüntü ortaya çıkıyor.


Müjdeler olsun, enflasyon düştü. İnanmıyor musunuz? Rakamlara da mı? Hem de Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) açıkladığı rakamlara. Hani DİE tarafından her ayın üçünde açıklanan enflasyon oranları vardır ya. Ocak ayına ilişkin olanlar, enflasyonda tarihi düşüşe işaret ediyor. Buna göre 2001 yılı ocak ayı sonu itibariyle toptan eşya fiyatları yıllık bazda 14 yıllık aradan sonra yüzde 30’un altına indi. Yıllık enflasyon toptan eşyadayüzde 28.3, tüketici fiyatlarında ise yüzde 35.9’a indi. Aynı verilere göre, 2001’in ilk ayında aylık fiyat artışları toptanda yüzde 2.3, tüketicide ise 2.5 olarak gerçekleşti. İşte rakamlar ortada. Enflasyon tam 14 yılın en düşük rakamlarını gösteriyor. O halde ‘istikrar programı gerçekten de istikrarı getirecek ve hayat pahalılığının olmadığı bir düzene kavuşacağız’ diye düşünebiliriz. Keşke öyle olsa... Alım gücü olmayan biri için hayat pahalı olmuş, olmamış farkeder miydi sizce?... Tabi yılsonu için hedeflenen enflasyon oranının yüzde 10 olduğunu da gözardı etmemek lazım. Çünkü konuya ilişkin bir başka önemli soru da ‘Bu oranlardaki gidişat ile yüzde 10’u tutturmak mümkün mü?’den oluşuyor.


Rakamsal bazda enflasyon düşüyor ve bu bir başarı olarak kabul ediliyorsa da ‘vatandaşa yansımayan enflasyon düşüşünün ne faydası var?’ sorusu da sıklıkla sorulmaya başlanan bir başka soru. Çünkü vatandaşın aldığı ürün gruplarında, enflasyon düşüşünden eser yok. Bu nedenle alım gücü günden güne eriyen, fakat aldığı ürün gruplarında yüksek oranlı zammın eksik olmadığı dar gelirli, enflasyon düştü nidalarına şüpheyle yaklaşıyor. Diğer taraftan iç talebin, tabir yerindeyse bıçak gibi kesildiği bir dönemde bile enflasyon hala düşürülemiyorsa, ‘bu nasıl bir istikrar paketidir?’ sorusu da akılları karıştırmaya devam ediyor. Enflasyonun değerlendirilmesi aşamasında, hükümet ile vatandaş düzeyinde farklı kriterlerin öne çıktığı savı daha bir güç kazanıyor görüşünden hareketle rakamsal bazdaki düşüşün, reel bazdaki enflasyon düşüşüne işaret edip etmediğini araştırdık.

Enflasyonu değerlendirirken sadece rakamsal oranlara dikkat etmenin yeterli olmadığını vurgulayan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Esfender Korkmaz, bu oranların eğer bir istikrar politikası söz konusu olmasaydı yeterli olabileceğini, ancak istikrar programı varken, üç unsurun birarada bulunması gerektiğini ifade ediyor.Esfender Korkmaz bu 3 unsuru, “Birincisi hedef enflasyon rakamına ne kadar yaklaşıldığı ki yılsonu için hedeflenen rakam yüzde 10 olarak belirtiliyor. İkincisi enflasyonla mücadele sırasında ortaya çıkan maliyetin boyutu ve üçüncü olarak da anti enflasyonist politikalar” olarak sıralıyor.


HEDEF ÖNEMLİ:

Önce birinci madde hakkında açıklamalar yapan Korkmaz, hedef enflasyon rakamından sapma olduğu sürece krizlerin ortaya çıktığını belirterek, kurların hedef enflasyona göre belirlendiğini, kurların istikrar politikasının tek amacı olduğunu ve hedeften olası sapmaların devalüasyon baskısını artırdığını kaydediyor. “Sonra ortaya çıkan devalüasyon beklentisini kırmak için hükümetin önünde iki yol kalıyor; ya faizlerin yükseltilmesi ya da ülkeye yoğun olarak döviz girişi sağlanması gibi. Tabi döviz girişi sağlanamadığı için faizlerin yükseltilmesi yolu seçildi mecburen ve şimdi de yüzde 60’lar seviyesinde. Demek ki enflasyon kur makasının açılmasının önüne geçilmeli” değerlendirmesini yapan Korkmaz, bunun sonucunda dış açığın artışı ve iç üretimin azalışı gibi makro dengelerin bozulmasıyla karşı karşıya kalındığına dikkat çekiyor: “Oysa Türkiye için önemli olan istikrarı sağlamak, sadece enflasyon oranının düşürülmesi değil. Hem enflasyonu düşüreceğiz derken, reel kesim, iç piyasa ve finans sektöründe kriz yaratmak ne kadar doğru olabilir?”.

Bu arada ocak ayı enflasyon rakamının yüzde 2,5’a çıkmış olmasına sevinildiğini, ancak bu orandan da anlaşılacağı üzere yılsonu hedeflenen rakam olan yüzde 10 seviyelerine ulaşılamayacağını kaydeden Korkmaz, sene sonu için kendi tahmininin yüzde 20 civarında olduğunu belirttikten sonra ekliyor: “Geçen seneden devreden 19 puan vardı, bu sene de bir 10 puan daha eklenince, devalüasyon baskısı daha da artacak. Zaten bu tür programlara başlanmadan önce devalüasyon yapılması gerekir ki bu tespiti IMF Başkan Yardımcısı Fischer’da dile getirmişti ama uygulanmadı”.

“İkinci bölüm olan maliyet kısmına gelince; enflasyonunun düşüşüne toplumun her kesiminin katlanması anlamına geliyor. Nedir bu maliyet? Öncelikle durgunluk yaşanmadan enflasyonu önlemek mümkün değil” ekonomi gerçeğiyle söze başlayan Korkmaz, ücretlerin hedef enflasyona göre belirlenmesine rağmen, enflasyon iki katına çıkınca ücretlilerin, kira denetim yasası ile ev sahiplerinin, ek vergilerle sanayicilerin, tarım destekleme fiyatlarının düşük olmasıyla tarım sektöründekilerin, bedelin kendilerine ait kısmını ödediğine değiniyor. Ancak bunun sonucunda ekonominin küçülmesi ve uzun dönemli fakirleşmenin ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunun da altını çizen Korkmaz, uzun dönemli fakirleşmenin altında dış ticaret açıklarının yattığını kaydediyor. “Cari dış açığın 2.8 milyar dolar olması bekleniyordu ancak 9.5 milyar dolar olarak çıktı. Oysa bütün bunlar yurtdışına kaynak transferi anlamına geliyor ki biz bu transferi bile IMF’den aldığımız borçla ancak ödeyebiliyoruz. Aynı şekilde ithalat ve ihracat açığı da 27 milyar dolar olarak açıklandı” değerlendirmesini yapan Korkmaz, bunun sonucunda sürekli kaynak transferi nedeniyle ekonominin kan kaybettiğini vurguluyor.


Korkmaz’ın enflasyon düşüşünde değerlendirmeye aldığı üçüncü kıstas ise anti-enflasyonist politikalar. Bir başka ifadeyle istikrar programı nedeniyle sıkılan kemerlerin, programın bitimiyle gelen gevşeme hareketiyle yeniden yükselme olasılığı taşıması. Çünkü Korkmaz, “Kurların bastırılmasıyla suni olarak bir düşüş yaşanıyor” görüşünü savunuyor. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Veysi Seviğ’e göre de değişen bir şey yok. Enflasyonu düşürmek için bütün dünyada uygulanan yöntemlerin benzer olduğuna değinen Seviğ, çalışan kesime yüzde 10 civarında zam yapılmasına rağmen, ürünlerdeki fiyat artışının yüzde 50 dolayında gerçekleştiğine dikkat çekerek, enflasyon hesabında dikkate alınan ürünlerin de bu sonuç üzerinde önemli bir faktör olduğunun altını çiziyor. Tüketimin azaldığı günümüzde, talebin de azaldığına, bunun sonucunda doğal olarak satıcıların fiyatları düşürdüğüne değinen Seviğ, “Bu düşüş, hiçbir zaman için yüzde 10’lar seviyesine dek gerçekleşmediği için söz konusu düşüşü, kendi gelirine yüzde 10 zam gelen grup zaten hissedemiyor. Dolayısıyla enflasyon düşmüş olsa da tüketici, kendi hayatında bunun yansımasını göremiyor” diyerekşu anda içinde bulunduğumuz işsizlik, gelir yetersizliği ve sonrasında gelen fakirleşmeyi debu sürecin yansımaları olarak niteliyor. Hatta Seviğ’e göre 30 Ocak’ta IMF’e verilen üçüncü niyet mektubunun incelenmesi bile değişen bir şeyin olmadığını görmeye yardımcı olabilir. “Çünkü hala aynı terane. Vergi toplayacağız, yapacağız, edeceğiz vs. vs.”


İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Osman Altuğ da diğer iki akademisyenin görüşlerine benzer açıklamalar yapıyor. İstikrar programının uygulamaya konulduğu ilk andan itibaren, sadece fiyat istikrarını sağlamakla sınırlı kaldığını, oysa ekonominin parasal yanı kadar üretim yanının da önemli olduğunu vurgulayan Altuğ, parasal yönüyle iktidarın istediği gibi oynayabileceğini, ancak üretim tarafında işlerin bu kadar kolay olmadığını vurguluyor. Düşen enflasyon konusunda ise her kesimin farklı enflasyonu olduğunu dile getiren Altuğ,
“Türkiye’de bulunan 8-10 milyon işsiz için enflasyon oranı, işsiz olmaları gerekçesiyle yüzde 100’dür. Tabi sonra da son rakamlarda çıkan enflasyon rakamını eklememiz gerekir işsizin enflasyonuna” sözleriyle enflasyon hesaplamasına farklı bir bakış açısı katıyor. Altuğ, asgari ücretin belirlendiği bir ülkede asgari ücretten insanlara iş bulunamadığı, fakat genel değerlendirmede fert başına 3 bin dolar düştüğünün açıklandığı bir ülkede nasıl bu rakamlar palavraysa, enflasyonun da aynı değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği inancında. Enflasyondaki son 14 yılın en iyi oranları değerlendirmesine “Evet son 14 yılın da en kötü ekonomisi” yanıtını veren Altuğ, en iyi olarak değerlendirilen enflasyon oranlarının piyasaya yansımasını da “Her ay 100 bin adet çekin karşılıksız çıktığı, protesto olduğu, dükkanların kapandığı, hacizlerin geldiği, vergilerin ödenemediği, ev sahiplerinin hava parasından vazgeçmesine rağmen kiracı bulmakta güçlük çektiği son 14 yılın en kötü ekonomisi” şeklinde özetliyor.


Bu arada vergi konusundaki son gelişmelere de değinmeden geçemeyen Altuğ, “Madem enflasyon düşüyor, ne diye vergilere zam yapıyorsunuz?” diye soruyor. “Öyle ki zamlarla vergi ödeyemez hale gelen müteşebbis, kaçınılmaz olarak iflasa doğru gidiyor. Kapısına kilit vurup, iş yerini kapatıyor. İnsanlar vergi ödeyemez hale gelince de bunda kendi payının da olduğunun farkına varan hükümet, ‘Gecikmiş vergini faizsiz senden alacağım hem de taksitle’ diye açıklama yapmak zorunda kalıyor. Çünkü artık vergi ödeyebilecek adam kalmadı” diyen Altuğ, tüketimi kısarak enflasyonu kontrol altına almaya çalışmanın, uzun vadeli olmayacağının altını çiziyor.


PEKİ YA BUNDAN SONRASI?...

Görüş aldığımız akademisyenlerden, enflasyon konusunda bu tür yanılgıların yinelenmemesi için ne yapılması gerektiği konusunda fikirlerini almak istediğimizde “Kalıcı olarak enflasyonun önüne geçmek istiyorsak 40 yıllık enflasyon sorununu para ve kur politikalarıyla önleyemeyeceğimizin artık farkına varmamız gerekli” diyen Esfender Korkmaz, onun yerine verimliliği yükseltmek, kaynakların yanlış kullanımına son vermek, eski teknoloji yapısından kurtulmak gibi yapısal değişimin sağlanması gerektiği görüşünü dile getiriyor. Osman Altuğ’a göre de tüketimi azaltarak enflasyonu kontrol alma çalışmaları yerine, verginin ve bürokrasinin azaltılması ve bütün işlemlerin kayıt altına alınması, enflasyon adına daha kalıcı çözüm anlamına geliyor.

Bu haberi okuyanlar bunları da okudu
 
  • BIST
  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
9.975 Değişim: 0,60% Hacim : 28.242 Mio.TL Son veri saati : 10:48
Düşük 9.942 29.04.2024 Yüksek 9.997
Açılış: 9.992
32,4055 Değişim: -0,10%
Düşük 31,7688 29.04.2024 Yüksek 32,5630
Açılış: 32,4375
34,8172 Değişim: 0,22%
Düşük 34,5177 29.04.2024 Yüksek 34,9922
Açılış: 34,7411
2.432,75 Değişim: -0,24%
Düşük 2.384,03 29.04.2024 Yüksek 2.448,09
Açılış: 2.438,67
bigpara

Copyright © 2024 Tüm hakları saklıdır.
Hürriyet Gazetecilik Matbaacılık A.Ş.

YASAL UYARI:
Piyasa verileri Foreks Bilgi İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. Üye girişi yapılan Canlı Borsa sayfaları haricinde Hisse senedi verileri 15 dk gecikmelidir. Tahvil-Bono-Repo özet verileri her durumda 15 dk gecikmelidir.

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Bununla beraber gerek site üzerindeki, gerekse site için kullanılan kaynaklardaki hata ve eksikliklerden ve sitedeki bilgilerin kullanılması sonucunda yatırımcıların uğrayabilecekleri doğrudan ve/veya dolaylı zararlardan, kar yoksunluğundan, manevi zararlardan ve üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararlardan dolayı Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez.

BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz.